Derneklerden vakıflara, sendikalardan meslek odalarına, düşünce kuruluşlarından, çeşitli platformlara
kadar birçok çatı altında birleşen, tarih, kültür, eğitim, bilim, ekonomi, hukuk, politika, sağlık, çevre,
insan hakları vb. konularda bir araya gelen, yardımlaşma ve dayanışma esasına göre hareket eden Sivil
Toplum Kuruluşları günümüz koşullarının yadsınamaz bir gerçeğidir.
Bağımsız ve güdümsüz olarak örgütlenen, toplum için projeler geliştiren, düşünceler üreten Sivil
Toplum Kuruluşları, ortak değerlerin güçlendirilmesi, kültürler arası anlayışın oluşturulması,
toplumsal adaletin derinleştirilmesi ve daha iyi bir toplum idealinin hayata geçirilmesinin temel
taşlarını oluşturmaktadırlar.
Siyasilerin yapamadığı veya yetersiz kaldığı birçok alanda, gönüllü olarak örgütlenen, toplumsal
sorunlara çözüm bulma sürecinde etkin olan ve siyasi aktörleri bu çözümleri yaşama geçirecek
politikalar üretmeye yönlendiren Sivil Toplum Kuruluşları aktif vatandaşlık anlayışının yaşama
geçmesine ve katılımcı demokrasinin gerçekleşmesine neden olmaktadırlar.
Siyasetin ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı dilini bir kenara iterek, birlik, beraberlik ve kardeşlik vurgusuyla
hareket eden bu kuruluşlar, sadece yerel, bölgesel ve ulusal değil küresel bir alanda etkilerini ortaya
koyarak 21. yüzyılın anahtar kavramlarından biri haline gelmişlerdir…
Merkeziyetçi devlet anlayışında bireyler tüm sorunların çözümünü devlet veya siyasilerden bekler.
Ancak günümüz şartları toplum sorunlarının sadece devlet ve siyaset sorunu olmaktan çıkıp
Sivil Toplum Kuruluşlarının da devre ye girmesiyle çözüme ulaşabileceğini göstermektedir…
Gelişmiş toplumlar da ana unsur konumunda kabul gören ve kamusal karar alma mekanizmalarına
katılımları sağlanan bu kuruluşlar, toplumun ihtiyaçlarına çözüm üretme noktasında siyasetçilerden
daha fazla aktif rol üstlenmektedirler.
Ülkemizdeki sivil toplum örgütü sayısı gelişmiş ülkelerdekine kıyasla oldukça düşük, aynı zamanda
devlet ve siyaset ekseninde ki ilişkileri de zayıftır. Oysa sivil Toplum Kuruluşlarının güçlenmesi;
ülkemizin refah ve mutluluğunun artması, hak ve özgürlüklerimizin daha fazla güvence altında olması
demektir. Bu bağlam da siyaset mekanizması içerisin de sivil diyaloğun geliştirilmesi sorunların
minimize edilerek, her zaman güçlü devletler ve güçlü milletlerin oluşmasına vesile olacaktır.