Eğer insanlar kendi nefisleri için çalışmazlarsa emeklerinin ve gayretlerinin semeresi başkaları için olursa ne yaparlar?
Gerçekten gayretli ve istekli insanlar nispeten azdır. Hafta başında kovulacağından korkan ne kadar işçi var. Mesela, bir stenograf için gazeteye ilan verin. Müracaat çoğu doğru dürüst hece veya noktalama bilmez, bunu öğrenmeyi de lüzum görmez. Böyle bir kimse “Garcia’ ya mektup” yazabilir mi?
Bugünlerde işçilere yapılan haksızlıklar ve evsiz barksız işçiler hakkında çok şikayetler işitiyoruz. Bunlara herkes acıyor ama makam sahiplerine atıp tutuyor. Fakat hiç kimse bu işçileri işe alıştırmaya çalışan, bu yüzden de vaktinden evvel ihtiyarlayan iş sahiplerine acımıyor ve o arkasını döner dönmez işçilerin elindeki işin ne hal aldığına kimse dikkat etmiyor. Her fabrika ve dükkan da mütemadiyen bir tasfiyedir gidiyor. İşverenler durmadan adam değiştiriyor, işin menfaatini korumak için tembel ve beceriksiz işçileri çıkarmak mecburiyetinde kalıyorlar. Zaman ne kadar iyi olursa olsun bu daima böyle olur, beceriksizler ve kabiliyetsizler daima atılırlar. Zaman kötü olursa bu tasfiye daha şiddetli olur. Bu da en iyilerin seçilmesi demektir. Gayet tabii olarak her iş insanı en iyi ve en kabiliyetli işçileri Garcia’ ya haber götürebilecek olanları alıkoyar.
Çok kabiliyetli tarafları olan birini tanıyorum. Bu adamın birçok özel yetenekleri olmasına rağmen başkalarının işine yaramaz. Çünkü gittiği her yerde, mutlaka işverenin çok insafsız olduğunu, bilhassa kendisini ezmeye çalıştığını söyler, durur. Kendisi emir verecek kabiliyette değildir, fakat emir de almak istemez. Böyle bir iş gören Garcia’ ya gidecek bir haber verilecek olsa “Kendin götür” demez mi?
Şimdi bu adam sokakları dolaşıp iş arıyor. Rüzgar, iplikleri birbirinden ayrılmaya yüz tutmuş elbiselerine çarpıyor; vücudunu perişan ediyor. Kendisini tanıyanların ona iş vermeye cesaretleri yoktur, çünkü o kanatkar değildir ve daima etrafına memnuniyetsizlik tohumları saçar.
Diyeceksiniz ki böyle bir adam vücutça sakat veya hasta bir adam kadar merhamete layıktır. İyi ama bu merhametin yanı başında biraz da büyük işler başarmaya çalışan,
Zil çalınca işi olduğu gibi bırakıp gitmeyen, kayıtsızlık, tembellik ve nankörlükle daima mücadele edenler için de bir yer ayıralım.
İşi biraz mübalağalı mı gösterdim? Olabilir. Fakat bütün dünya sefaletle mücadele ederken büyük güçlükler karşısında başkalarının çalışmalarını idare eden, bunu da muvaffakiyetle başardıktan sonra da eli boş kalan, yani sadece bir lokma, bir hırka yaşayan adamı da insafla düşünmenizi istiyorum.
Ben kendim hamallık yaptım; kitap satım, pazarlama yaptım, çıraklık yaptım. Sonra işveren oldum, başkalarını çalıştırdım. Onun için her ikisinin halinden de iyi anlarım. Biliyorum ki fakirlikte imrenilecek bir taraf yoktur, yırtık pırtık elbiseler arzulanacak şeyler değildir. Sonra bütün iş insanları haris ve insafsız olmadığı gibi bütün fakirler de faziletli değillerdir. Benim en cana yakın bulduğum adam “işveren” yokken de işini dürüstçe yapan adamdır. Eline Garcia’ ya gönderilecek bir mektup verilince boş sualler sormayan, işi başkasına yüklemeye kalkmayan, o haberi yerine götürmeden içi rahat etmeyen iş görene ben bayılırım. Dünya böyle kimseleri şiddetle aramaktadır. Böyle bir insan mutlaka bir gün istediğini bulur. Her şehirde, her yazıhanede, her mağazada, her dükkan da ve her fabrikada böyle adamlar ısrarla, sevdayla aranıyor. Dünya böyle EL eman diye feryat ediyor.
Peki, sizce ülkemizde işsizlik mi, kalifiye eleman mı, iş beğenmemezlik mi var?
“Garcia’ya mektup götürecek kişilere gereksinimimiz var. Hem de en kısa sürede, her yerde ve her zaman...”
Mehmet ÇETİNKAYA
medya@sirinmedya.com.tr